Bir
ütopya, gözlerimin önünde 21 günde öldürüldü ve bir distopya kılındı.
Bunu
yapamayacaklar vardı, yapabilecekken yapmayanlar vardı. Birinciler edebiyatta
ve tarihte epeyi irdelendi. Benim işim ikincilerle.
Onları
yargılıyorum ve bir ütopyayı öldürmekten idama mahkum ediyorum. Bir ütopyayı
öldürmek, en az bin insanı öldürmektir, hem de vasıflı-ötesi bin insanı.
Bu, göze
didaktik (tümdengelimsel ve ahlaki kıssadan hisseci) görünebilir ama aslında
tümevarımsal (yaşamdan çıkarılmış). Çünkü bu, yanlış örnek olarak, astronot ve uzay
istasyonu tarihinin ne ilki, ne de sonuncusu. Bütün astronotlar kafayı yemiş
durumda, yani uzay şişede durduğu gibi durmuyor ve bunu Gagarin taa 1962’de
yazdı. Bütün uzay istasyonu projeleri de, % 50 alabilip sınıfı geçebilmiş değil.
Berbat,
berbat ki ne berbat. Yeni bir negasyonlama daha ekledik tarihe.
Gelelim
tersine felaket analizine:
Bütün
sorun, 1. Dünyalılar’ın zekaları ve bilgileri ile ilgili varsayımlarında. Uzay
için gereken bilgi ve zekaya sahip değiller ve bunu tartmaya yanaşmıyorlar.
Kendi yazdıklarını bile okumuyorlar. Metinleri gerçekten zeka ve bilgi eksikli.
Wikipedia’yı bile okumuyorlar ve bir de ufo, parapsikoloji, veganlık, vd gibi
bir sürü slaktivist takıntıları var.
Yani,
gemi direği de uzaya gider gelir ama odun kalır, oldu. Ya da, tahsil cehalet
alır, eşeklik / kütüklük baki kalır, oldu.
3.
Dünyalılar ise, ülkelerinden kurtulmaktan başka hiçbirşey düşünmüyorlar ve
İngilizce de bilmiyorlar.
500 bin
kişide 5 ila 50 kişi kalacak geriye. 1’i de ben olacağım.
Gerisi
istatistik, gömün hepsini Dünya’ya...
(3 Kasım 2016)